Kayıtlar

Cadilar bayrami

Resim
Sela Baharda yeşil sarmıştı gözünü Her çirkinliği kapatır bazı renkler Genç gözler görmez güzelliğin koşa koşa yürüdüğü kadim sonu Filizlenirken toprağa düşen her tohum Umuda tomurcuklanır cılız dallar, kız çocukları gibi saf ve temiz senin deyiminle Sonra o dallar şehvetle güçlenir, arsız köklerle konuşur İlk kötü insan iri memeli bir kadındı Adem'i cennetten kovduran Kıvrak kalçalarının içinde bir kıpırtı Ikındı incir yaprağının üzerine ve düştü kendinden menkul olan Sanki tüm nefis meyveleri o yaratmış Ağzının suyu aka aka yedin onun eteğindekileri Yedikçe azdın, azdıkça kudurdun Sonunda celladının geleceğini bile bile Tükürdün durdun yemek yediğin tekneye Bak yine geldi bir ürperti, yılın o zamanları Çiçekler soldu, dallardaki yeşil umutlar Sararıp toprağa düştü yavaş yavaş Beklemek zor kötü günleri En kötüsü de kaçış yok, sonu görmek adım adım Kabaklarını diz evinin önüne En güzel adaklarını ada bana haydi Belki kurtarır seni kötü ruhlarımın ziyaretinden Tavsiyem bol bol iç bu

Kargalar için takvim baharla başlar

Resim
Pencereden baktı sisli havaya. Her şey kargacık burgacık ve ıslaktı sanki bahçede, havada ve bedeninde. En çok da bacaklarının arası. Sanki içinin denizleri akıp gidiyor, bu karmaşalı açıklıktan da dünyaya doğuyordu. Huzursuzca kıpırdandı yerinde. Yapılacakları düşünüyor, zihninde ayları sıralıyordu birer birer. Günleri birbirine eklerken iki elini sıkıca yumruk yapıp yanyana koydu. Sahi hangi ay kaç gün çekiyordu. Bir otuz, bir otuz bir çeken ayların karmaşası bir yana dursun, nedir yahu şu hilkat garabesi Şubat ayı diye düşündü. Neden bu kadar karmaşıktı hayatı kolaylaştırmak için icat edilen bu takvim? Takvimin karmaşasına bir de hayatın karmaşıklığı eklenince tam oluyordu. Neden bu kadar karmaşıktı hayat, yapılması gerekenler ve bunların sırası? Sahi hangi planları önce yapmak lazım gelir ve buna nasıl karar verilir? Tam şunu mu yapsam bunu mu yapsam diye düşünürken biri çeliverirse aklını tam yol ayrımında... Aslında öteki yöne gitmek daha hayırlıyken, bir yalnış kararla değişirse

Ne olduğunu bilmediğim hemen her şey hakkında: Masumiyet

Resim
Çiçek dürbünüm, Ocak, 2015 ( Yıllardır bakarım, hiç aynı görüntüye denk gelmedim:) Sonsuz masumiyet! Masumiyet üzerine düşünmek gerekti sayende sevgili okur. Düşündük. Ama bunu ciddi ciddi kurcaladık. Bir süre ince ince, derin derin…Tek bir tanım olması gerektiğini düşündüm, evreni açıklayan tek bir formüle atıfla. Vardığımız kanı şu ki sanatçının da dediği gibi masum değiliz hiç birimiz  J Çünkü masumiyet için bulabildiğim tanım: bir şeyin ya da olayın ilk kez vasıl olması halinde, kişiye ve duruma uygun düşen kavram. Yani aslında bu mekanik tanımı biraz daha anlaşılabilir yazarsam masumiyet: biz fani insanlar için bir şeyi ilk kez yapmakla o andan önceki o şey karşısında kendimize atfettiğimiz anlamdır iyisiyle kötüsüyle. Şeytan'ın sözlüğüne* uyarsak, toplumun kabul edemeyeceği sunturlu tanımlar yapmak mümkün bu masum masumiyet kavramı için. Okuyucu kitlemi az çok tahmin ettiğime göre sınırları zorlayabiliriz. Ben de kendi masumiyetimi paylaşabileceğim böylece. Daha çok

Sürgün mahalinden

Resim
İğneada Longoz ormanları Milli Parkı'ndan (Kaan Yence tarafından paylaşıldı) Havalar soğudu iyiden iyiye. Kime dert. Bir sincap her zaman sığınacak bir kovuk bulur kendine. Mevsimi yaklaşıyordu yavaş yavaş. Zamanı geliyordu. Rüzgar esip yaprakları savurdukça, adeta bir senfoni başlıyordu. Beyaz örtünün gelmesi kuzeyden, temizlemesi her şeyi yakın. Bazen durup bakıyordu ormana, büyüyor orman. Dallar sarmış dört bir yanını. Daha az mı hava var? Dallar kaybedince yapraklarını öyle bir ağıt başlıyor ki ormanda, sanki acılı gözyaşlarını yeni filizlerine biriktiriyorlar. Biraz buruk buralar. Göğün mavisi daha mı az görünüyor ne? Büyüyor orman acıyla. Rakım yüksek, kışın çok yağışlı yazın seyrek*. Daha az hava bağlıyor kanımız daha çok dert bağlanırken ayaklarımıza. Orman bu, yaprak döken ağaçların yanında yaprak dökmeyenlerin durup seyrettiği çeşit çeşit yaşamış yapraklarla kaplı orman tabanı. Yaşamış ve gitmiş, geri gelecek olan fakat, her şey gibi** Orman tabanının yapraklarla

Umutsuz listecinin umudu

Resim
Sürgün kelimesini ilk aklıma getiren malum şehre döndükten sonra ben ne menem ne melun bir hissi taa şuracığımda taşıyormuşum dedim. Dönünce yeniden anladım burası en sürgün yerim benim. Yaz sürgünü bittiğine göre karasala göç ettik. İlk iş sevdiklerimizin arkasından el sallamak oldu ve sandaletlerimizi çıkarmak. Böylece en sevdiğimiz mevsime geçiş yaptık, umutla kışı bekliyoruz artık. Evet sürgünden selamlar yeniden. Yazmayı bekleyen pek çok başlık biriktirdim biliyorum. Yazacağım da. Ama önce şu dönüşü yazılıyım hemen dedim. Merakta kalmayın. Afiyetteyim. Sürgünün  ilk günü evin içinde volta atarak geçti. Özlediğim şeyler de var tabi burada. Haksızlık etmeye gerek yok hiçbir şeye. Huzurlu evimiz... Balkondan hasbihal ettiğimiz çam ağaçları, bilhassa bir koltuğumuz var ki rahatı başka hiçbir yerde yok. Özlenmiş bunlar hep. Sonra özlenen tek manzara, eşya değil ya mikemmel insanlara geldi sıra yol yorgunluğunu atar atmaz. Aman doktor canım cicim doktorcuğumu görmeye gittim. Eski li

Hem güzel hem korkunç bir şeydir gerçek, çok özen ister*

Resim
Bir rivayete göre gelinin çiçeğini kapan erkekler, tez zamanda müstakbel bir eş bulur ve mutlu bir yuva kurarlar. İşte gerçek olmuştu böylesine masumca kurulan hayaller. Belki de bir önceki düğünün çiçeğini yakalayan Adem Bey dünya evine girmekteydi şimdi. İncecik beli, buğday başağından ödünç alınan saçlarıyla kapının kenarında durmakta ve karısının elini sıkı sıkıya tutmaktaydı gelen misafirlerini karşılarken. Çok fazla gülmekten çekinmesi ve mahcup tavırları, nikah günü gelecekte de muhtemel olarak ajanslardan dinleyecek olduklarımızın benzeri şekilde kaybettiğimiz  maden işçilerinin yasını uygun şekilde tutamamasındandı. Meğersem mazide kalacak bir diğer acı tarihmiş ellerine evlilik cüzdanının verildiği gün. Adem Bey o gün de gönlünce gülememişti sonrasında da...   Eşini hayli uzun zamandır tanımaktaydı Adem Bey, mektepte okurken aşık olduğu kızla evlenmişti. Beyfendinin, devlet makamında olan işi nedeniyle çok uzun yıllardır uzaktan uzağa yürüttükleri birliktelikleri

Haziranda ölmek zor

......Haziran ayının hüznüne ekledikçe ekliyor hayat. Dün bir sevdiğimizi daha mı kaybettik, neler duyuyor benim kulaklarım, neleri göremez iken gözlerim? Ben tanımam. Bilirim sadece yaşadığını. Muhtemelen iyi bir insandı. Güzel insanları güzel anne babalar yetiştirir, az biraz standart sapmayla çünkü. Buna inanırım ben. Zayıfça bir beden hayal ediyorum, sarıya çalan hafif kavruk bir ten, bir fotoğrafına bakacak halim bile yok. Dağların arkasından, duyuyor gibi oluyorum tam da şu an acılı bir kadının hıçkırıklarını. Ve benim bu adamı aylar boyu hayal etmemin sebebi duruyor karşımda. Geçen Hıdırellez'deki o dileklerimizi hatırlatıyor bana ve an itibariyle kabul olmamış olanları. Sonra diyorum ona " Tanrı yeryüzüne geldiği zaman çingenelerle anlaşamaz ve bir sonraki uçakla geri döner. Bu benim hatam değil.."* Her zamanki gibi gülümsüyor, ben ağlamaklı. "Ayakkabılarımı kaybettiğimde de böyle yaptın, üzülme artık!" diyor bana elindeki paraları babasının gözlerine ye